TÜRKİYE OTEL LOKANTA DİNLENME YERLERİ İŞCİLERİ SENDİKASI
CEMAİL BAKINDI
GENEL BAŞKAN
YENİ PARLEMENTO VE TÜRK-İŞ
Değerli Arkadaşlarim,
18 Nisan seçimleri büyük bir katilim ve olgunlukla yaptik. Sonuçlar Türk Milletinin siyasi partilerimizden neyi istediği neyi istemediğini çok açikça ifade etmiştir. Sonuçlardan ders alip tavrini ve stratejisini belirleyenler olduğu gibi hala ders almayip inatlaşan ve hem siyasi istikrarsizliğa yol açacak tavir sergileyenler hem de partilerine büyük zarar verenler de maalesef var.
Ben açikça ifade ediyorum ki Türk Milleti siyasetçilerin çok çok önünde gidiyor. Ülkenin başta işsizlik terör, enflasyon gibi çokça sorun olduğu bir dönemde, hala 18 Nisan seçimlerinden ders almadan olumsuz tavirlar sergileyen ülkenin meselelerini çözmeye çalişmayanlar var ise, zamanin su gibi aktiğini unutmasinlar. Yeni bir 18 Nisan çok çabuk gelir. O zaman milletin tavri “Nush ile uslanmayani etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanin hakki kötektir” olacaktir.
Değerli Arkadaşlarim;
Ülkemizde siyasette 18 Nisan’a kadar yaşanan konjonktür maalesef 1995 yilindan beri Türk-İş ve bağli sendikalarina da yansimiştir. Üzülerek ifade etmeliyim. Türk-İş yönetiminin bizzat kendi içinden kaynaklanan sebeplerle birçok sendikamiz olağanüstü genel kurula gitmiş, hatta Demiryol-İş sendikamiz 6 ay süreyle kapatilmiş ve kayyum gelmiş yine onun değerli Genel Başkani Sayin Enver TOÇOğLU’nun görevi hiçten sebeplerle sona erdirilmiştir.
Türk-İş enflasyon, işsizlik, özelleştirme ve çok önemli olan iş güvencesi konusunda demode, alişilmişin dişinda hiçbir düşünce ve eylem üretememiştir. SSK Genel Kurulu yapilirken sadece oy alma uğruna, Tasarruf Teşvik kalkiyor, Eşel-Mobil kalkiyor gibi laflar söylenerek Türk-İş’teki makamlarini koruma yolunu seçmişlerdir. SSK Yönetim Kurulu üyeliği ile ilgili tartişmalarin sonunda hizmetlerini takdirinize sunduğum bir arkadaşimiz getirilmiştir.
Değerli Arkadaşlarim,
Bu yilin sonunda Türk-İş Genel Kurulunu yapacağiz. Bu yüzden genel kurulda söylenecek olan çok şeyimiz olacak, o nedenle yazimi burada kesiyorum.
18 Nisan seçimlerinde milletin ortaya koyduğu tavir gibi, inaniyorum ki Türk-İş’i seven Türk-İş’ten sorunlarina çare bekleyen, ülkenin sorunlarina çare bekleyen her başkan her yönetici her temsilci her işçi tavrini ortaya koyacak; yenilikçi, ilerici, çağdaş bir Türk-İş yönetimini ortaya çikaracaktir. Mutluluklar, esenlikler dilerim. Saygilarimla.
TÜRK-METAL SENDİKASI 10. OLAĞAN GENEL KURULUNA KATILAN GENEL BAŞKAN CEMAİL BAKINDI: “YUNAN’IN MEGALO İDEASI VARSA, ELBETTEKİ TÜRK İNSANININ BÜYÜK TÜRKİYE PROJESİ OLACAKTIR.”
Türk Metal Sendikasi genel kuruluna katilan genel başkan Cemail Bakindi, Genel Kurul’a başarilar dileyerek konuşmasini şöyle sürdürdü: “Sayin Başkan, değerli basin mensuplari, değerli konuklar, Türk-Metal’in yiğit delegeleri; bu ülkeye bugüne kadar çimento olmuş çok değerli işçi kardeşlerim; hepinizi sevgi ve saygiyla selamliyorum.
Değerli arkadaşlarim, bugün ve bundan önce ki yillarda bu ülkenin başina çorap örülmesinin, bu ülkenin başina birçok bela açilmasinin sebepleri vardir. Ben, sizin Başkaninizin da sahip olduğu bilgileri, dünyayi çokça gezerek, çokça ülkeyi görerek edindim ve Türkiye’ye geldikten sonra bu kanaatlere varmaya başladim.
Türkiye, yakin zamana kadar her şeyi kendisine yetecek şekilde üreten, tarimiyla ve gelişen endüstrisiyle nüfusuna bakabilecek bir kapasitede ülkeydi ve bu kaynaklar iyi kullanildiği taktirde, Türkiye’nin, 100-150 milyon insana bakabilecek kapasitesi olduğu bir vakiadir. Ayni zamanda, bulunduğu jeopolitik konumu itibariyle Ortadoğu, Kafkaslar ve Avrupa ile olan köprüleri, boğazlari itibariyle dünyanin en stratejik ülkesidir ve dört mevsimin yaşandiği ülkemizde, artik kivi bile yetiştirilmekte, birçok şeyi kendisi ürete bilen bir ülke.
Bununla şunu söylemek istiyorum: cenabi Allah’a, namaz kilarken, bir, iki rekat namazda demek lazim geliyor ki: “Allah’im, sana, bizi böyle güzel bir ülkede yarattiğin için, bu ülkenin insani yaptiğin için şükürler olsun.” Bunu, dünyayi gezerek gördüğüm için söylüyorum. Yani, dünyayi, bir insan topluluğunun yaşadiği mahalleye benzetirseniz, Türkiye, o mahallede en güzel kizin olduğu bir ülke; yani, bu dünya ailesi içerisinde herkesin, o mahalledeki bir çok insanin, bir çok gencin imrenerek “ben bu kiza nasil sahip olabileceğim” dediği bir ülke. İşte bütün hadiseler başimiza bundan geliyor. Mahallenin erkekleri, kizin evden çikip rahat rahat gezmesini, birçok işler yapmasini engelliyor. Bugün Türkiye’nin gerek 12 Eylül öncesinde gerek 12 Eylül sonrasinda başina gelenler bunlardir.
Türkiye, 1974’lü yillardan beri Kibris hadisesiyle birlikte başlayan 25 yillik kronik enflasyonla yaşiyor. Türkiye, yine 12 Eylül öncesi, bu ülkenin insanlarini sağci-solcu, futbolcu diye bölüp de 5 bin insanin yok edildiği, 12 Eylülden sonra da PKK belasiyla 30 bin vatandaşimizin, bu vatan evladinin şehit edildiği bir belayla yaşiyoruz. İşte bütün bu güzelliklerin altinda yatan, Türkiye’nin fevkalade önemli ve çok ciddi bir ülke olmasidir. Bu yüzden de hala başimiz beladan çikmiyor.
Bunun yani sira, Balkanlardaki Müslüman kardeşlerimizle bütünleşecek bir Türkiye’ye doğru gidiyoruz. Bundan dolayi da, ben, çok yerde söylemişimdir, Sayin Genel Başkaninizin özellikle işçi kesiminde başlattiği örgütlenmenin Türk İslam camiasina, özellikle Türk Cumhuriyetlerine, Balkanlara doğru yayilmasi bir Osmanli düşüncesi değildir. Eğer, Yunan palikaryasinin megalo ideasi varsa, elbetteki Türk insaninin da “Büyük Türkiye” projesi olacaktir. Bunun dişinda böyle bir zihniyet taşiyan insan varsa, bu ülkeyi terk etsin; ona da “Türk” demek mümkün değildir. Bunlari da huzurunuzda kınıyorum. Tabii, bu konuda çok şey söylenebilir. Kongreniz çok güzel yürüyor. Hepinizin bu duygulari taşidiğini biliyorum, ben tercüman olmaya çalişiyorum, fevkalade önemli konular; ama, şuna inanmak lazim ki: Osmanliyi 600 yilda yikamadilar, ama Türkiye Cumhuriyeti, Büyük Atatürk’ün söylediği gibi, ilahinihaye payidar olacaktir. Türk Cumhuriyetlerine de biz ağabeylik yapmaya, onlara irşat etmeye devam edeceğiz.
Değerli arkadaşlarim, sayin Salih Kiliç içinizden biri, fevkalade taktire şayan. Ben, birçok toplantida da söylemişimdir. Türk-İş’in içerisinde Sayin Kiliç gibi okuyan ve meselelere vakif olan birisi olsaydi bugünkü Türk-İş’i çoktan daha iyi yerlerde bulurduk. Maalesef, söylediği konularda bugüne kadar fevkalade çalişmiş, konuyu, Türk sendikaciliğini ilmen de özümsemiş, pratiğiyle de birleştirmiş değerli bir kardeşimiz. Tabii ki, burada Türk-İş adina konuşma yaptiği için, ben, Türk-İş’i onun söylediği gibi göremiyorum; ama, kendisini bütün samimiyetimle huzurunuzda ifade ediyorum, birçok yerde de ifade ettim, kendi kongrelerimde de ifade ettim, keşke, Türk-İş’in içindeki 5 tane arkadaşimiz da böyle olsaydi, böyle düşünseydi, bugüne, şu biraz sonra söyleyeceğim problemlere gelmezdik.
Bakınız, Türk-İş, 1992-1995 ve 1995-1999 arasi bir dönemde idare edildi. Bugün bir toplu sözleşme yapiliyor, birlik beraberlik sağlanamiyor. Bundan önce eylemler vesaire birçok şey dile getirilmiştir, bunlarla ilgili hiçbir birlik ve beraberlik sağlayamiyoruz. Bunun sebebi nedir; Türk-İş, bugün, ihtirasli bir şekilde yönetilmekte ve Türk-İş’te bulunan sandalyelere adeta ambargo konmaya çalişilmaktadir. Yapilan hadise şudur; Birçok sendikamiz, bizden başlamak kaydiyla bugün sirayla sayarsak Demiryol-İş 2 defa, Selüloz-İş Sendikasi mahkemeye giderek birçok defa, bunun yani sira Koop-İş, Tez-Koop, yani 6-7 sendikamiz sürekli huzursuz edilmiş ve olağanüstü kongrelere götürülmüştür. Bunun sebebi, o sandalyelere ipotek koymaktan başka bir şey değildir. Böyle bir bölünmüşlükle, Sayin Kiliç’in biraz evvel söylediği şeyleri Türk-İş’in yapmasi asla mümkün olmamiştir ve bugünden sonra, bu yönetimle devam ettiğimiz taktirde de mümkün değildir. Sebebine gelince; birlik ve beraberliğin sağlanmadiği, sendikala için huzursuzluğun meydana geldiği yerde aksiyonel gücü ortaya koyamazsiniz. Biz, geçmişte, her şeye rağmen Türk-İş’in içerisinde birtakim ihtilafli konularimiz olsa dahi, Türk işçi sinifinin çikarlari bahis konusu olduğu zaman her şeyi yapar haldeydik. Birbirimizin içişlerine karişmaz, sendikalari felç durumuna götürmez durumdaydik. Bakin, koca Tes-İş Sendikasi kayyima gitti. Koca Demiryol-İş Sendikasinda alti aydir kayyum var ve işçiler sözleşme bekliyor, hak bekliyor. Yani, bugünkü söylediğimiz hususlari, Salih Bey’in söylediği hususlari, bu yil yapacağimiz genel kurulda eğer Türk-İş’i değiştirmezsek hiçbir şey yapamayiz. Onun için, bu kongrelerin daha dikkatli izlenmesi, hep birlikte bu sonuçlari çikaracak hadiseleri bulmamiz lazim.
Salih Bey’in biraz evvel söylediği konularla ilgili derine gidersem, ta bizim tasarruf fonlarina, vesaireye gittiğimiz zaman, bunlarin hepsinin böyle zaman zaman deklere edildiği, hiçbirinin de yerine gelmediği görülmüştür. SSK Genel Kurulunu yaparken Sayin Başkanimiz Meral hemen kağitlar dağitiyordu SSK şöyle oluyor böyle oluyor diye. Tasarruf fonlari iade ediliyor... Seçim var, seçim bitti, kurban gitti mafiş!..Bir hikaye var, sürekli de anlatirim. Çölde firtina çikmiş, Arap, hurma ağacina tirmanip tepesine çikmiş ve Allah ‘a demişki : “Allahim, bu firtina bir geçse de sana bir kurban adasam.” Firtina hizlaniyor, iki kurban, üç kurban diyor ve deveye kadar çikiyor. Firtina bitiyor ve Arap aşaği iniyor ve “hani kurban” diyorlar “Kurban Mafiş, firtina bitti kurban gitti” diyor. Ben bütün samimiyetimle söylüyorum, Salih Bey’i tenzih ederek söylüyorum, burada olduğu için söylemiyorum.
Birçok arkadaşimin bildiği gibi ben açik yürekliyim; bu ülkede bir 28 Şubat olayi yaşandi. Atatürk’ün çizdiği Misak-i milli sinirlari içerisinde bu devletin birliğine ve beraberliğine sahip çikmak, laik ve sosyal demokratik hukuk devletini korumak en başta tüm çalişanlarin görevidir. Bunun dişindakiler başka şey bekleyebilir, ama biz, bunu kaybettiğimiz zaman her şeyimizi kaybederiz. Biz bunun idraki içerisindeyiz. 28 Şubat olayini bir başak türlü ifade etmeye çalişacağim. Biraz evvel burada değerli işveren temsilcimiz de vardi. Bu irtica meselesi gündeme geldi, şu geldi bu geldi; vardir; öylesiyle böylesiyle; bunu tartişmak istemiyorum; ama, ülkenin ve işçi sinifinin bir konusu gündemdeydi, hepinizin hafizalarindan kaçti, Bayram Bey yönetime geldiği zaman, işçilerin iş güvencesi ve çalişma hayatinin sağlama alinmasiyla ilgili sizin sendikanizin da ve birçok sendikamizin da birlikte düzenlediği seminerlerle ilgili iş güvenliği hususu vardi. Bu müzakere edildi. Kimlerle edildi; Hükümetle edildi, taraf olan İşverenlerle edildi. İşverenler o gün ne dedi, bir hatirlayin. “Biz, kellemiz kopsa dahi, hatta işyerlerinde kepengi indiririz, bu hakki size vermeyiz”. Peki kardeşim, İrtica bir gerçek, bununla mücadele etmekte hepimizin boynunun borcu; başta devletin borcu, devletin kurumlarinin borcu, savcilarin borcu. Bu büyüyorsa bununla mücadele etmeyenlerin de suçu olduğu kanaatindeyim. Bunu da burada ifade ediyorum. Peki; ekmek kadar kutsal, yarin fabrikaya gittiğinde “çalişma” denecek kadar kötü bir hareket var mi ?! Bunun dişinda mi?! Açlik sofuluğu bozar, açlik her şeyi getirir, her türlü faciayi getirir. İşte Rusya’yi görüyorsunuz; rejim bir boşaldi, insanlar açliktan ne yapiyor?! İstanbul ne hale geldi, ülkemizde neler var, neler dönüyor?! Bu mu iyi, irtica mi iyi? Bu mu daha önde, o mu daha önde?
İnsanlarin temel hürriyetlerinden olan çalişma güvencesiyle ilgili tartişma yapildi, yapildi ve işverenler bunu söyledi. Peki kardeşim, irtica ile mücadele edelim derken, diyemedi mi bizim Türk-İş’in başkani “Biz irtica ile mücadele edelim; laik demokratik hukuk devletini Atatürk’ün çizdiği Misak-i Milli sinirlari içerisinde savunalim; ama, ey işverenler –bu konseyde Türk-İş vardi, DİSK vardi, esnaflar, odalar ve TİSK temsilcileri vardi- gelin bu ülkede irtica tehlikesi var, irticayi kovalim; ama, işçilere de iş güvencesini verelim. Buna imza atiyorsaniz biz bu kavgada variz. Çalişma hayatini yeniden düzenleyelim. İş hukukunu yeniden düzenleyelim. Bu memleketin insani, Türkiye’nin geleceği eğer bizim sirtimizdaysa Türkiye’nin yeniden panoramasini çizelim. Bu söylemeyen Türk-İş başkani benim başkanim olmaya layik değildir. Bu nedenle 1999 senesinde de Türk-İş’e yeni bir şekil vermek hepimizin boynunun borcudur.
KEMAL ULUBAY
GENEL SEKRETER
Kamu sözleşmeleri
1980 sonrasinda kamu toplu iş sözleşmeleri üzerindeki baskilar, tek tarafli dayatmalar, özellikle 1989 yilindan itibaren tabanin karşi çikişi ile değişmeye başlamiş ve genel grev dahil çeşitli eylemlerle ibre işçilerden yana dönmeye başlamişti. Türkiye, yeni eylem biçimleriyle tanişiyordu. Bazen yalin ayak yürüyen işçiler, bazen sakal birakmakta, bazen biyiğinin bir tarafini keserek baskilara karşi hak mücadelesi vermekteydi. İşte bu onurlu mücadele 12 Eylül’ün oluşturduğu baskili ortami yumuşatmayi başardi.
Kamu sendikalarinin bir çati altinda toplanmasiyla başlayan yeni sürece, sendikalar da “Toplu Sözleşme Koordinasyon Kurulu” kurarak cevap verdi. Artik kamu işverenine karşi Türk-İş’in yönlendirdiği yeni bir pazarlik modeli ön plana çikti. Bu model birkaç dönem başariyla sürdürülürken, özellikle son dönemlerde sikintilar yaşanmaya başlandi. Genel toplu pazarlik, özellikle düşük ücretli işçilerin mağduriyetine yol açarken, idari haklarda ilerleme kaydedilemedi.
18 Nisan 1999 seçimlerinden önce yakalanan uygun konjonktür sayesinde toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde iyi sayilacak toplu pazarlik sonucu yakalanmasina karşilik, ayrintilarin göz ardi edilmesi nedeniyle bu olumlu gelişme gölgelenmiştir. Kamu ücret ortalamasina yakin ücretler dahil olmak üzere yüksek ücretler için varilan anlaşma sevinç yaratirken, düşük ücretli işçiler mağdur edilmiştir. Toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde baz alinmasi gereken düşük ücretli işçiler dikkate alinmamiş ve yüksek ücretliler iyi sayilabilecek ücret artişina kavuşurken, düşük ücretliler düşük artişla karşi karşiya kalmişti.
Toplu pazarlik düzeninde geçerli temel ilke olan düşük ücretliye yüksek zam ilkesine uygun olarak bazi sorumlu sendikalarimizin girişimiyle toplu sözleşmeleri imzalamama eğilimi oluştu ve bu eğilim başta Türk-İş Genel Eğitim Sekreteri Salih KILIÇ olmak üzere geniş destek gördü. Tabanin taleplerine bu kadar duyarli olan Sayin Salih KILIÇ’i bu vesileyle tebrik etmek istiyorum. İnşallah bu olumlu davraniş başkalarina da örnek olur. Sendikamizca ve düşük ücretli işçileri bulunan sendikalarimizin yöneticileri tarafindan yürütülen, görüşmeler sonucunda problemi kismen de olsa çözecek bir iyileştirme zamminda anlaşma sağlanmiştir. Sendikamizin örgütlü bulunduğu Başkent Öğretmenevi’nde ücretlerin oldukça düşük olmasi, ikramiye hakkinin kamu düzeyinde olmamasi nedeniyle yaşanan anlaşmazlik da yine Sayin Salih KILIÇ’in üstün gayretleriyle çözüme kavuşturuldu.
Kamu toplu pazarliğinin her aşamasinda düşük ücretli işyerlerinin dikkate alinmasi gerekirken, görmemezlikten gelinmesi sanki Türk-İş içerisinde sözleşmelere karşi ciddi bir tepki var havasi yaymiştir. İnşallah bu tecrübe bundan sonra pazarlik yapacak Türk-İş yöneticilerine yol gösterir. Çünkü toplu pazarlik çok büyük dikkat ve hassasiyet isteyen bir süreçtir. Bu sürecin her aşamasinda ilgili sendikalarla direk ilişki kurmak zorunluluğu vardir. Aksi taktirde büyük başarilari gölgeleyen küçük ihmaller ortaya çikar. Bilinmeli ki pazarlik ihmali kaldirmaz. Yaptiğim eleştirilere rağmen sözleşmelerin bitirilmesinde emeği geçen başta hükümet olmak üzere, konfederasyonumuz yetkililerini, sendikamizin değerli yöneticilerini ve her zaman olduğu gibi örgütüne sahip çikan işçilerimizi kutluyor, sevgi ve saygilarimi sunuyorum.
Başkanlar Kurulu Turizmi Değerlendirdi
Manavgat’da 5 Nisan 1999 tarihinde toplanan Başkanlar Kurulu, turizm sektöründe yaşanan krizi değerlendirdi. Bölücü başinin yakalanmasiyla birlikte seyahat acentelerine ve direk turistlere yönelik tehditlerin artmasi, canli bomba alarmi, turizm sektörü’nde kriz rüzgarlarinin esmesine yol açtiği ve Türkiye’nin yeterince tanitilmamasi nedeniyle de sorunlarin daha da büyüdüğü sonucuna varildi.
Başkanlar Kurulu, Bati da ülkemiz aleyhine sürdürülen menfi politikalarin olumsuz tesirlerini gidermek amaciyla girişimde bulunulmasini kararlaştirdi. Sezonluk işyerlerinde yaşanan sikintilarin daha az zararla atlatilmasi amaciyla işyerlerinin ziyaret edilmesi, sorunlarin mahallinde çözülmesi ve işçi çikişlarinin olmamasi için işyerleri ve hükümet düzeyinde girişimde bulunulmasi karari alindi.
Türkiye aleyhine yönelik propagandalarin tesirsiz hale getirilmesi için yabanci tur operatörlerine, uluslar arasi kuruluşlara, Türkiye’nin güvenli ülke olduğu ve tesislerin iyi korunduğunun bildirilmesi kararlaştirildi. Bu karar gereğince Dişileri Bakanliğinda kurulan kriz komitesiyle işbirliğine girildi.
Başkanlar Kurulu, yeni dönem toplu iş sözleşmelerini değerlendirerek, örgütlenme çalişmasi yapilacak işletmeleri ve stratejileri görüştü. Sendikanin üye sayisinin artirilmasi ve işkolunda sendikal çatişmanin yaşanmamasi için alinmasi gereken tedbirler değerlendirildi. USAŞ işletmesinde yaşanan sendikal mücadele de büyük başari sağlayan TOLEYIS’in toplu iş sözleşmesinde de ayni başariyi sağlamasi için alinmasi gereken tedbirler kararlaştirildi.
SEFER ERİM
Marmara Bölge Şube Başkani
DÜŞÜNCE
Düşünsek mi düşünmesek mi? diye düşündük. Neyi düşünüp neyi düşünmeyelim. Acaba düşünürsek suç mu olur, dedik. Hep onu düşündük. İşte bunun içindir ki 75 Yillik Cumhuriyeti daha büyük yapmayi düşünemedik. Yenilikçilik, eğitim, sağlik, işsizlik, enflasyon, terör, gelir dağilimi, işsizlik sigortasi, sanayileşme, pazar bulma, tarim, hayvancilik gibi çok önemli konular varken, biz neleri düşündük. Sağ-Sol, Türk-Kürt, Alevi-Sünni, Laik-Anti laik olmadi, açik-kapali... İşte biz bunlarla oyalanirken dünya bizi iki şekilde görmeye başladi;
1. Çok iyi bir Pazar ve sömürülmeye müsait bir ülke,
2. İyi bir tiyatro sahnesi,
seyredip gülüyorlar.
Bu milletin kaniyla caniyla kurduğu Cumhuriyet üzerindeki tartişmalar, cumhuru üzüyor. Bu ülkeyi üçüncü dünya ülkesi sinifina sokmaya çalişan cahiller yüzünden sürekli başimiz ağriyor, ayağimiz bağlaniyor. İşte bu olaylar bizleri geri birakan gerçek sebeplerdir. Böyle cennet bir vatan da, geri kalmiş toplum olmak kaderimiz olmamali. Topraklari şehit kaniyla sulanmiş, üç tarafi denizlerle çevrilmiş, dört mevsim yaşanan, zengin kaynaklari olan bir ülkenin geri kalmasi için özel çaba gösterilmesi gerekir, ne yazik ki ülkemiz bu gibi çabalar içinde olanlarla dolu. İşte böyle bir hazinede varlik içinde yokluk çekiyoruz. Sebebini siz söyleyin, çünkü biz düşünemiyoruz. Yasalar beyinlere pranga vurmuş, beynimiz tutsak bizim.
Türkiye’de dönenen dolaplara akil erdirmemiz mümkün değil, fakat faturanin hep bize ödetildiğini de bir ödeyen olarak biliyoruz. Hepsini kabul ettik de hiç olmazsa tüm faturalari çalişana ödettirmeyin bari. Vergileri tamamen ödenmiş olan bordro kalintimizdan bir daha vergi almayin lütfen. Örneğin, elektrik, su, doğal gaz, telefon, ulaşim gibi faturalari ödediğimizde çalişanlardan vergi kesilmektedir. Oysa ki bizim aldiğimiz para peşin vergiye tabidir. Ya bunlardan vergi alinmamali ya da faturalari da vergi iadesine işlemeliyiz. Eğer şirket sahibi iseniz benzin, mazot, köpek mamasi, hizmetçi parasini da giderleriniz arasinda gösterebilirsiniz. Çalişan iseniz “vurun abaliya” misali katmerli vergiye mahkumsunuz. Bunlari yazarken hadi bir düşüneyim dedim ve düşündüm. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü düşündüm, söylediklerinin bir kaçini hatirladim;
1. Egemenlik Kayitsiz Şartsiz Milletindir
2. Bağimsizlik İlkesi
3. Muhtaç Olduğun Kudret Damarlarindaki Asil Kanda Mevcuttur.
Bu ilkelerin hangisine uyuluyor acaba. Hala milletin sesi duyulmuyor. Hala ülkeyi bağimli yapmaya çalişiyorlar. Hala biz güçsüzmüş gibi başkalarina el açiliyor. Artik kendimize dönmeliyiz, çözümü de çözümsüzlüğü de kendimizde aramaliyiz. İki yüzlülüğü birakmaliyiz. Güçlüden değil, haklidan yana olmaliyiz. Kendimizin hoşuna gitmeyeni başkasina dayatmamaliyiz. Üstümüze düşeni yapmaliyiz, birilerinin yapmasini beklememeliyiz. Hak ararken birilerinin hakkina zarar vermemeliyiz. “Bana değmeyen yilan bin yaşasin” dememeliyiz. Çünkü yilan başkalarina değiyorsa mutlaka sira sana gelecektir. “Çoğulcu ve katilimci demokrasi” derken, demokrasi terazisini düzgün tutmaliyiz. Sadece üretimde değil, paylaşimda da adil olmaliyiz. Hiç kimse tek başina hiçbir şeyin sahibi değildir. Bunu unutmayalim.
EĞİTİM SEMİNERLERİNE GENEL BAŞKAN CEMAİL BAKINDI START VERDİ
İç Anadolu Bölge Şube Eğitim Seminerinde açiliş konuşmasi yapan Genel Başkan Cemail BAKINDI: “Önümüzdeki yüzyilda insan kaynaklarini iyi işleyen toplumlar başarılı olacaktır” dedi.
1999 Yili eğitim seminerleri İç Anadolu Bölge Şube Eğitim semineriyle başlandi. 11 Ocak 1999 tarihinde Başkent Öğretmenevi’nde düzenlenen eğitim seminerine Genel Başkan Cemail Bakindi, Genel Teşkilat ve Eğitim Sekreteri Ahmet Karagözoğlu, Bölge Şube başkani Mevlüt Özer ve Yönetim Kurulu üyeleri iştirak etti.
İç Anadolu Bölge Şubemize bağli işyerlerinden 118 üyemizin katildiği eğitim seminerinin açiliş konuşmasini yapan Bölge Başkani Mevlüt Özer “başta Genel Başkan olmak üzere, Genel Teşkilat ve Eğitim Sekreterine ve Genel yönetim Kurulu üyelerine huzurunuzda teşekkür ediyorum. Sendikal mücadelenin önünü açacağina inandiğim; bilinçli temsilci, bilinçli üye hedefimize ancak bu eğitim faaliyetleriyle ulaşabiliriz. Burada edinilen bilgilerin mutlaka işyerlerine taşinmasina ve tartişilmasina ihtiyaç var. Bu nedenle bütün kursiyerlerden beklentim burada öğrendiklerini arkadaşlariyla paylaşmalaridir.” dedi.
1999 Eğitim Seminerleri Sezonunun başlangici olan İç Anadolu Bölge Şube Eğitim Seminerini başlatmak üzere kürsüye davet edilen Genel Başkan Cemail Bakindi seminere gösterilen ilgiden dolayi katilimcilara teşekkür ederek “Türkiye büyük devlettir, Türk milleti bir büyük dertten daha kurtulmuştur. Eşkiyanin başini yakalayip ülkemize getirenleri kutluyorum. Millet onlara minnettardir. Türkiye’nin gündemindeki bölücü terörün kökünden halledilmesi için önemli bir firsat çikmiştir. Bu firsatin iyi değerlendirileceğinden şüphem yoktur.
Değerli üyelerimiz, sektörümüzün gelişmesinde son yillarda bazi sikintilar yaşanmakta. Özellikle terör korkusu turistlerin ülkemizi tercih etmelerini engelliyor. Plansiz turizm yatirimlari ve kayit dişi işletmeler haksiz rekabete yol açiyor. Sigortasiz işçi çaliştirilmasi maalesef kamu kuruluşlarina kadar yayilmiştir. Devletin yetkilileri kanunlara aykiri işçi çaliştirir ise özel sektör neler yapar düşünmek lazim. Bu vesileyle herkesi kanunlara uygun davranmaya davet ediyorum.
Dr. Sayim YORGUN : “ Çalışma hayatindaki temel problemler yasalardan çok ekonomik yapı ve siyasi istikrarsızlıktan kaynaklaniyor.”
Eğitim seminerinde; Bireysel İş Kanunu, İşçileri koruyan yasal düzenlemeler ve Toplu İş Hukuku’ndaki temel kavramlari açiklayan Dr. Sayim YORGUN “ Çalişma hayatindaki temel problemler yasalardan çok ekonomik yapi ve siyasi istikrarsizliktan kaynaklaniyor. Sanayileşme sürecini ağir adimlarla tamamlamaya çalişan ülkemizde halen nüfusun yarisina yakini tarim kesiminde . Böyle bir yapida endüstri ilişkilerinin bati standartlarina uygun yürümesini beklemek gerçekçi değildir. Öncelikle sanayinin geliştirilmesi, işsizlik sorununun azaltilmasi ve tarim kesiminde yaşayan nüfusun bati standartlarina ulaştirilmasi gerekli. Bunun içinde bütçesinde faize ayirdiği yaklaşik %45’lik kaynağin yatirimlara yönlendirilmesi zorunludur. Yoksa %6’lik yatirim payi ile bu ülkenin işsizlik sorununa çare bulunamaz ve çalişma barişi iademe ettirilemez. Bir ülkede asgari ücretin altinda çalişmaya hazir yüz binlerce işsiz mevcutken sendikali işçi sayisini artirmayi bir tarafa birakin, mevcut olani korumak adeta imkansizdir.
Türkiye’de yaklaşik sekizyüzbin kişinin toplu sözleşme hakkindan yararlanabildiğini dikkate aldiğimizda gerçekler ortaya çikmaktadir. Sendika hakkinin taninmiş olmasi tek başina bir şey ifade etmiyor. Önemli olan o hakkin kullanimini sağlamaktir. Ülkemizde milyonlarca insan temel haklardan olan örgütlenme hakkini maalesef kullanamiyor.” diyerek konuşmasini temel kavramlari açiklayarak sürdürdü. İşçilerin aktif katilimi ile yürütülen eğitim seminerinin sonunda işçilere soru sorma imkani taninarak, sorular cevapsiz kalmadi. Seminere katilan kursiyerlere düzenlenen tören ile sertifikalari verildi. Eğitim seminerinin sonunda üyelerimiz iftar yemeğinde yorgunluklarini atti.
Antalya Bölge Şube ve Manavgat Şube Eğitim Seminerine İlgi Yoğundu
Genel Sekreter Kemal ULUBAY: “Antalya Bölgesinde daha etkili sendikal mücadele için eğitim vazgeçilmez araçlarimizdandir. Turizmin merkezi olan bu bölgede sendikal bilinç artacak.” dedi.
Antalya Bölge Şube ve Manavgat Şubemize bağli işyerlerinde çalişan üyelerimiz ve temsilcilerimiz 17. 2. 1999 tarihinde Antalya Ring Otel’de düzenlenen eğitim seminerinde bir araya geldi. Toplam 62 kursiyerin iştirak ettiği eğitim seminerine Genel Sekreter Kemal Ulubay, Genel Teşkilat ve Eğitim Sekreteri Ahmet Karagözoğlu, Antalya Bölge Şube Başkani Mehmet Aslan ve Yönetim Kurulu Üyeleri, Manavgat Şube Başkani Cemalettin Kelten ve Yönetim Kurulu Üyeleri ve Dr. Sayim Yorgun katildi.
Seminerin açiliş konuşmasini yapan Genel sekreter Kemal Ulubay, turizm sektörünün içinde bulunduğu krizi değerlendirerek, yetkilileri daha aktif olmaya davet etti. Antalya bölgesinde işçiye karşi, sendikal örgütlenmeye karşi oluşturulan tekellerle sorunlarin çözülemeyeceğini, işçi ücretlerini düşürerek tesislerin kurtulamayacağini söyleyen ULUBAY, “ Bu bölgedeki işverenler ve onlarin temsilcileri işçilere karşi birlik olmak yerine, bölgeyi tanitmak ve Pazar oluşturmak için çaba sarf etselerdi bugünkü sorunlar daha az kayip ile atlatilabilirdi.
TOLEYIS sendikasi her yerde olduğu gibi buradaki üyelerini de refah içinde yaşatmanin mücadelesini vermektedir. Başarili olmamiz için her üyenin aktif olmasi zorunludur.”dedi.
Genel Teşkilat ve Eğitim Sekreteri Ahmet Karagözoğlu : “Eğitimsiz kitleler sömürülmekten kurtulamaz” dedi.
Seminere gösterilen ilgiden memnun olduğunu ifade eden Genel eğitim Sekreteri Ahmet Karagözoğlu, TOLEYIS eğitim seminerlerinin daha yoğun yapilacaği bir döneme girildiğini açikladi. Karagözoğlu, “yöneticilerimizden, üyelerimize kadar bütün mensuplarimizi eğitmek temel amacimizdir. Eğitim süreklilik istiyor. Dinamik olan çalişma hayatinin gelişimini takip etmek ve gelişmelerden haberdar olmak için etkin ve sürekli eğitim şarttir. Temel bilgilerden başlayarak önümüzdeki yüzyilda yaşanmasi muhtemel gelişmelere hazir olmamiz gerekiyor.
Eğitimde başarili olmak için temel, orta ve yüksek düzeyde bilgi içeren programlar hazirlamak, pasif eğitimden katilimci aktif eğitime geçmek gerekli. Bu eğitim politikasinin uygulanabilmesi için gerekli çabayi gösteriyoruz. Herkes bu mücadeleye destek verir ise başarili olmamamiz mümkün değildir.”
Dr. Sayim YORGUN: “ 21. Yüzyılın temel kaynağı bilgidir”
Antalya Bölge Şube ve Manavgat Şube Eğitim seminerine dünyada meydana gelen gelişmeleri anlatarak başlayan Dr. Sayim Yorgun görüşlerini şöyle açikladi: “ Tarim toplumuna ulaşmak için yüzlerce yillik mücadeleye giren insanoğlu, sanayi toplumunu yaklaşik üçyüz yilda gerçekleştirmiş, sanayi ötesi toplumu ise daha kisa sürede gerçekleştirme sürecine girmiştir. Dünya da endüstri ötesi çalişma düzenine yönelik gelişmeler yaşanirken, ülkemizde tarim ve sanayi toplumu özelliklerinin birlikte yaşanmasi geri kalmişliğimizin göstergesidir.
Türkiye batinin yaşadiği sosyal adalet ve refahi yaşayamazken, gelişmiş toplumlarin içine düştüğü krizleri kisa sürede yaşamaktadir. Beş milyon civarindaki işsizlerin önemli kisminin genç olmasi çok önemli bir insan kaynaği israfidir. 21. yüzyilda insan kaynaklari zengin olan ülkeler dünyaya hükmedecek olmasina rağmen, elimizdeki insan kaynağini işleyememek, yeterince eğitim ve araştirma kaynağini ayiramamak en önemli sorunumuzdur.
İşçiler açisindan meseleye baktiğimizda pazarlik gücü en yüksek işçi vasifli işçidir. Dolayisiyla sendikalarin önemli görevlerinden birisi de işçinin vasfini yükseltici eğitimleri yapmasidir.” Temel İş Hukuku kavramlarini açiklayan YORGUN, “İşçi kavramini, sendika kavramini bilmeden, bilinçli mücadele yapmak mümkün değildir. İşçiyi sadece kol gücü olarak ele alirsaniz, sendikayi sadece toplu sözleşme imzalayarak, zam alan örgüt olarak görürseniz yanilirsiniz.” dedi.
Marmaris Bölge Şube Eğitim Seminerine Katilan Genel Başkan Cemail Bakindi: “ TOLEYIS’in yükselişi önlenemez” dedi.
Marmaris İber Otel’de 3.4. 1999 tarihinde gerçekleştirilen Eğitim seminerine Genel Başkan Cemail BAKINDI, Genel Sekreter Kemal ULUBAY, Genel Mali Sekreter B. Ali DÖNMEZ, Genel Teşkilat ve Eğitim Sekreteri Ahmet KARAGÖZOğLU, Bölge Şube Başkani Atilla AKKAYA ve Yönetim Kurulu Üyeleri ve Dr. Sayim YORGUN katildi.
Temsilci ve üyelerimizden 102 kursiyerin iştirak ettiği seminerin açiliş konuşmasini yapan Cemail BAKINDI, “Marmaris önemli turizm bölgelerimizdendir. TOLEYIS’in önemli bir Bölge Şubesi’ni kisa sürede gerçekleştirdiniz. Başta Atilla bey olmak üzere emeği geçen herkesi kutluyorum. Bu şubemizin sizin mücadelenizle daha güçlü olacağindan hiç şüphem yok. Bu bölgede sendikasiz işyeri birakmamak hedefiniz olmalidir. Bu mücadelenizde size destek olmakta bizim görevimizdir. Var gücümüz ile bu mücadeleyi birlikte yürüteceğiz.
TOLEYIS sendikasi istikrarli bir şekilde büyümesini sürdürmektedir. Bu makamlarin gerçek sahibi sizsiniz. Yarin buralarda sizler oturacaksiniz. Bizim tek hedefimiz arkamizdan hayirla yad edilmemizi sağlayacak eserler birakmak.” dedi.
Marmaris Bölge Şube Başkanı Atilla Akkaya: “ Bu ülkeyi bölmeye kimsenin gücü yetmeyecektir”
Seminerde konuşma yapan Marmaris Bölge Şube Başkani Atilla Akkaya, gösterilen ilgiye teşekkür ederek, görüşlerini şöyle açikladi: “Değerli Arkadaşlar, bildiğiniz gibi Bölge Şubemizde Eğitime çok önem veriyoruz. Marmaris Bölge olarak her yil muntazaman yaptiğimiz Eğitim Seminerlerini ne yazik ki 1998 yilinda benim sağlik sorunlarimdan dolayi yapamadik. İnşallah bundan sonra aksatmadan yapacağiz. Hz. Peygamberimiz “hiç bilen ile bilmeyen bir olur mu” demiştir. Bunun için herkesin yasal haklarini bilmesini istiyoruz.
1999 Turizm yilinda patlama olacak ümidiyle beklerken maalesef hayal kirikliği ile sezona başladik. Yillardir bu ülkede iç içe kardeşçe yaşadiğimiz insanlari bize karşi kişkirtarak ülkemizin gelişmesini istemeyen sözde komşularimiz, maalesef kendilerine kukla buluyorlar. Ancak, şunu herkes bilsin ki Türkiye Cumhuriyeti Misak-i Milli Hudutlari içerisinde bir bütündür. Bölmeye de hiç kimsenin gücü yetmeyecektir. Zaten ülkemizde Türk ve Kürt ayrimi da yapilmamaktadir. Bu ülkede yaşayan Kürt kardeşlerimizin yüzde seksen beşi de vatanina bağli ve vataninin bölünmesini istememektedir. Bu terör örgütü ve onun destekçileri şunu bilsinler ki Türkiye’de yaşayan Türk, Kürt, Çerkez, Laz, Alevi, Sünni hepsi kardeştir.
1980 öncesi sağ ve sol diyerek beşbin gencimizi birbirine öldürttüler. Daha sonra Türk, Kürt ayrimi yaparak otuz bin insanimizi katlettiler. PKK’nin biteceğini anlayinca bu defa laik- anti laik, Sünni-Alevi ayrimini gündeme getirdiler. Bizler bu oyunlara alet olmayacağiz. Şunu dost düşman bilsin ki Dünya durdukça Türk Devleti ebediyen bir bütün olarak duracak ve gelişecektir. Bu düşüncelerle eğitim Seminerinin hayirli olmasini diler, hepinize saygilar sunarim.”
Dr. Sayim YORGUN: “Sendikal Örgütlenme Güvence Altina Alinmalidir”
Türkiye’de uygulanan yasal düzenlemenin yeterli müeyyidesi olmadiği için yasal haklarin kullanilamadiğini anlatan YORGUN açiklamalarini şöyle sürdürdü: “Türkiye’de temel sorun mevcut haklarin dahi kullanilamamasidir. Sigortali olmak mecburidir ve her işçi işe başladiği tarihten itibaren sigortali sayilir, fakat uygulamaya baktiğimizda milyonlarca çalişan sigortasizdir. Ayni şekilde sendikaya üye olmak serbesttir, ancak sendikali üye sayisi yüzde onlar civarindadir. Toplu İş Sözleşmesi yapmak kazanilmiş bir hak olmasina karşilik, bu haktan yararlanan işçi sayisi yaklaşik 800.000 civarindadir.
Dünyada iş güvencesinin yeni boyutu tartişilirken, ülkemizde hiçbir gerekçe ileri sürmeden işçiler kapinin önüne konuluyor. Riskleri, krizleri paylaşmak için işçi ile diyalogu gündeme getirenler, işçilerin korkulu rüyasi olan işten atilma düşüncesini ortadan kaldiran, objektif kurallara bağlanmasina, yani mahkeme denetiminin getirilmesine karşi çikiyor. Bu tür çifte standartlarla çalişma barişinin devam ettirilmesi mümkün değil. Bir süre sonra baraj taşar. Bunu önlemek için baraj kapaklarinin akillica kullanilmasi gerekiyor. Bu değerlendirmem hem işçiler hem de işverenler için geçerlidir. Çünkü işvereni de olmasi gerektiği ölçünün üzerinde sinirlar ve ağir yüklerin altina sokarsaniz gemi batar.
Çalişma hayatindaki taraflarin objektif kriterleri rehber edinmesi, dünyadaki ekonomik ve sosyal gelişmelerin dişinda kalmamasi, pastayi ve sorunu paylaşmasi kaçinilmazdir.”
İstanbul 1’Nolu Şube Faaliyetlerine Başladi
İstanbul’daki işyerlerinde daha aktif örgütlenme yapmak üzere kurulan İstanbul 1’Nolu Şube 15.03. 1999 tarihinde yeniden faaliyete geçti.
Müteşebbis heyet Şube Başkanliğina Muharrem Yilmaz, Şube Sekreterliğine M.Ali Ünal, Mali Sekreterliğe Ahmet Çağlar, Teşkilat Sekreterliğine Ali Şahin, Eğitim Sekreterliğine Rahmi Çolak atandi.
Şube Başkanliğina atanan Yilmaz, 1960 yilinda Sivas’ta doğdu. 1985 yilinda İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümünü bitirdi. 1981-1986 yillarinda üniversitede okurken İstanbul Hilton Oteli’nde Servis Departmaninda ekstra olarak otelciliğe başladi. 1985 yilinda bir yil Lise Coğrafya öğretmenliği yapan Muharrem Yilmaz, 1987 yilinda Muş’ta yedek subay(Asteğmen) olarak askerliğini yapti. 1988 yili Haziran ayindan 1989 yili Kasim ayina kadar Ankara Hilton Oteli Servis Departmaninda garson olarak çalişti. Bir ay kadar Amerika’da gemilerde çalişti, koşullar hoşuna gitmediği için Ocak 1990 yilinda Türkiye’ye geri döndü. Şubat 1990 yilindan 1993 yilina kadar İstanbul Büyükşehir Belediye’sinin değişik birimlerinde (Yemekhane ve Restaurant Sorumluluğu ve Kontrol Mühendisliği) çalişti, 1993 yili ağustos ayinda belediyedeki memurluk görevinden istifa etti.
1 Eylül 1993’ten Mart 1999’a kadar OLEYİS Sendikai İstanbul Bölge Şube Başkanliği yaparken içinde bulunduğu koşullar ve Genel Merkez’in kötü yönetimini daha fazla kabullenemedikleri için bir grup arkadaşi ile istifa edip sendikal mücadelelerine TOLEYIS Sendikasi’nda devam etme karari aldilar ve bu karari hayata geçirme çabasini devam ettirmektedirler. Şu anda TOLEYIS Sendikasi İstanbul 1 No’lu Şube Başkanliği görevini sürdürmektedir.
Müteşebbis heyet Şube Başkanliğina Atanan Muharrem YILMAZ: “ SÜREÇTE BİRLEŞME “TOLEYIS”İN ÇATISI ALTINDA GERÇEKLEŞECEKTİR” dedi.
Değerli arkadaşlarim,
Ülkemizde ve dünyada sendikal hareketin zayifladiği ve ivme kaybettiği şu günlerde, örgütlülüğü korumak, güçlendirmek daha ilerilere götürmek zorundayiz.
Sendikal örgütlenmeyi yapmadiğimiz sürece, örgütsüz işyerlerinin sayisi artacak bu durumda örgütlü ve toplu iş sözleşmesi yapilmiş işyerlerini yani kalelerimizi birer birer kayip eder duruma düşmesine neden olacaktir. Bunun sonucunda ise, biz çalişanlar ile bizden sonraki nesillerin de daha sikintili günler ve sorunlar yaşamasina neden olacaktir.
Kendimize şu soruyu soralim!
İşverenlerin paraya ihtiyaçlari olmadiği halde neden sendikalari var?
Evet arkadaşlar, işverenler hemen hemen her işkolunda tek bir sendika kurup ve de tek bir konfederasyonda örgütlenmişlerdir.
Ülkemiz ve benzeri Liberal Ekonomi ile yönetilen ülkelerde bilindiği gibi sermaye; rekabeti ve çeşitliliği savunur, uygular bununla da kalitenin yakalanacağini belirtir. Bu bir ölçüde doğrudur. Ama ayni işverenler kendi sendikal örgütlenmelerine gelince, işkolumuzda olduğu gibi tek sendika(Turizm İşverenleri Sendika) ve tek konfederasyonu (Türkiye İşveren Sendikalari Konfederasyonu = TİSK) savunmuşlar ve de ülkemizde hayata geçirmişlerdir.
Buradaki amaç, örgütlü güçlerini dağitmamak ve kendi içlerinde başarili olmaktir.
Ülkemizde Sendikalar Yasalarla kurulmuş bir sivil toplum kuruluşudur. Bu kuruluşu, siyasi partilerden ayiran en önemli iki belirgin özellikten birincisi devletten ve diğer kurumlardan para yardimi almamalari, yaptiklari toplu iş sözleşme sonucu üyelerinden aidat almalari ve bununla faaliyetlerini sürdürmeleri, ikincisi ise üyelerinin her siyasi düşünceden insanlardan oluşmasidir.
Bildiğiniz gibi sendikaya üye yapilirken, hiçbir arkadaşa sen hangi siyasi partinin düşüncesindesin, sen hangi din ve mezheptensin, sen hangi irktansin, sen hangi memlekettensin diye sorulmuyor ve yukaridaki ayirimlara göre de üye yapilmiyor.
Yine ayni şekilde toplu iş sözleşmesi yapildiği zaman da farkli toplu iş sözleşmesi yapilmiyor. Sendika aidati alinirken de ayirimlar yapilmiyor.
Doğrusu da budur zaten. Yukarida siralamaya çaliştiğim örneklerden de görüleceği gibi siyasi partilerle, sendikalari ayni kefeye koymamak ve birbirine kariştirmamak gerekir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarim!
Buna göre sendikal örgütlenme için üç temel koşulu yerine getirmek gerekir.
A) Doğru Hedef,
B) Doğru Kadrolar,
C) Ekonomik Güç.
Bunlardan birisinin eksik olmasi başariyi engeller ve amaciniza ulaşamazsiniz.
Örgütlenmemiş, örgütsüz, bilerek veya bilmeyerek yanliş yerde örgütlenmiş, gelişmelere önyargi ile bakan yalan laf ve sözlere kanan Turizm Emekçilerine seslenmek istiyorum.
Turizm İşkolunda Örgütlenmenin Yeri ve Adresi TOLEYIS’tir.
NEDENLERİ Mİ?
· SENDİKA GENEL MERKEZİNDE SENDİKA VE BÖLGELERİNDE KAVGA OLMADIğI İÇİN,
· SENDİKA İÇİ DEMOKRASİ İSTENİLEN DÜZEYDE İSTENİLEN DÜZEYDE OLDUğU İÇİN,
· SENDİKADA ÇALIŞAN VE YÖNETİCİLERİNE MAAŞ BORDROSU YAPTIğI, SSK PRİMLERİNİ TAM VE ZAMANINDA YATIRDIğI, MAAŞLARINI ZAMANINDA VE TAM ÖDEDİğİ, VERGİ İADELERİNİ VERDİğİ İÇİN,
· SENDİKASINDAN AYRILANLARIN HAKKINI ZAMANINDA VE MAHKEMESİZ VERDİğİ İÇİN,
· BUGÜNE KADAR TÜRKİYE GENELİNDE 60’IN ÜZERİNDE ÇALIŞANINI ÇIKARTMADIğI İÇİN,
· BUGÜNE KADAR 50’NİN ÜZERİNDE SENDİKA YÖNETİCİSİNİ HARCAMADIğI İÇİN,
· GENEL MERKEZ’E MUHALİF OLANLARA MAAŞINI VE BÖLGE ŞUBE AVANSINI VERDİğİ İÇİN,
· BUGÜNE KADAR 50’YE YAKIN İŞYERİNİ KAYIP ETMEDİĞİ İÇİN,
· DELEGE HESABI – LAF OLSUN DİYE YANLIŞ ÖRGÜTLENME YAPMADIğI İÇİN,
· SIRF PARA HARCAMA YAPMAK İÇİN, ÖRGÜTLENME İÇİN, SENDİKA GENEL MERKEZ BİNASINI SATMADIĞI İÇİN,
· ŞUBE BİNALARINI SATMADIğI İÇİN,
· SENDİKANIN ARSALARINI SATMADIğI İÇİN,
· SENDİKANIN ARABALARINI SATMADIğI İÇİN,
· SENDİKAYI 400 MİLYARIN ÜZERİNDE BORÇLANDIRMADIğI İÇİN,
· İŞVERENLERE YAZI YAZIP MUHALİFLERİNİ İŞTEN ATTIRMADIĞI İÇİN,
· İŞVERENLERE YAZI YAZIP BÖLGE ŞUBE BAŞKANI VE YÖNETİCİLERİ TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ GÖRÜŞMELERİNE SOKMAYAN SENDİKA OLMADIğI İÇİN,
· GENEL KURUL’DAN SONRA TÜZÜK SAHTEKARLIğI YAPILMADIĞI İÇİN,
· BAğLI BULUNDUğU KONFEDERASYON TARAFINDAN SUÇLANMADIğI İÇİN,
· BAğLI BULUNDUğU KONFEDERASYON TARAFINDAN ÜYELİğİ ASKIYA ALINMADIğI İÇİN,
· TÜZÜK VE YASALARI TANIMAYAN BİR SENDİKA OLMADIğI İÇİN,
· YAZILI VE GÖRSEL BASINDA HAKKINDA YOLSUZLUK İDDİALARI OLMAYAN BİR SENDİKA OLDUğU İÇİN,
· VAKIF KURUP ÜYELERİNİ YANLIŞ YÖNLENDİRMEDİğİ İÇİN,
· BAŞKANININ VE YÖNETİM KURULU ÜYELEİNİN YARGILANDIğI BİR SENDİKA OLMADIğI İÇİN,
· GREVE ÇIKACAK İŞÇİLERİN, GÖZÜNÜN GERİDE KALMAYACAğI, KASASINDA PARASI OLAN BİR SENDİKA OLDUğU İÇİN,
· İÇİNDE KAVGA OLMAYAN YÖNETİM VE ÜYELERİNİN BARIŞIK OLDUğU, BÜYÜMESİNİ GÜN GEÇTİKÇE ARTTIRAN, TÜRKİYE GENELİNDE BÜTÜN GAYRİMENKULLERİN KENDİSİNİN YANİ ÜYELERİNİN MÜLKÜ OLAN, TEK BİR TANE KİRALIK TUTTUğU ŞUBESİ BİLE OLMAYAN, ÜYELERİNE GREV BOYUNCA BAKACAK PARASI OLAN, AYAĞINI YORGANINA GÖRE UZATAN, ÖRGÜTLENME İÇİN ÜÇ KOŞULU (DOğRU HEDEF-DOĞRU KADROLAR-EKONOMİK GÜÇ) HER ZAMAN YERİNE GETİREN BİR SENDİKA OLDUğU İÇİN YUKARIDA SIRALADIğIM VE OLEYİS’TE YAŞANAN OLUMSUZLUK VE YOLSUZLUKLARDAKİ İÇİN LER OLMADIĞINDAN TOLEYIS.
Biz çalişanlar, Yöneticiler olarak; Ülkemizin işkolumuzun, çalişma koşullarinin, yasalarin tam anlami ile farkina vararak, önyargidan uzak, duygusalliktan uzak, içinde bulunduğumuz sendikal durumu çok iyi tahlil etmek zorundayiz. Yani Tabanda Doğru olan yerde birleşmek zorundayiz. Koşullar bu noktaya gelmiştir. Bu da işkolunda adres güçlü SENDİKA TOLEYIS’tir.
Dr. SayimYORGUN
21.Yüzyıla Girerken Toplu PazarlıkDüzenimiz
ve
Gelişmeler
Endüstri çağinin yerinibilgi çağina birakmasiyla birlikte; endüstriye dayali toplumsal düzenin vesendikalarin değişime uğrayacaği, endüstrinin doğurduğu sosyal yapilarin yerine yeni yapilarinkurulacaği artik tartişmasiz birgerçek.
1970’li yillarda ortayaçikmaya başlayan yeni taleplere uyum sağlamak ve rekabet gücünü artirmak içinendüstriyel demokrasi ve çalişma hayatinin insanileştirilmesinin geri planaitildiği, sosyal harcamalarin kisildiği, sosyal sorumluluklarin göz ardiedildiği bir süreci yaşiyoruz. Hükümetler ve işverenler sendikalari, toplupazarlik masasindaki taleplerini değiştirerek; hak ve menfaatleri artirmak yerine koruma mücadelesinin içerisine sokmaya çalişiyorlar. Üyelerinemüzakere süreci ile düzenli kazanimlar sağlayan sendikalar, artik reelücretlerin artirilmasi konusunda kendilerini frenlemek durumunda hissederken, işgüvencesi ve işletmelerin rekabet güçlerinin müzakerelerde daha önemli konulararasina girdiğini görüyoruz.
Küresel gelişmelerin yol açtiği budeğişimden toplu pazarlik düzeninin nasil etkilendiği ve gelecekte bu etkilerinsonuçlarinin neler olacaği endüstri ilişkileri alaninda ciddi tartişmalara yolaçmiş durumda. Toplu pazarliğin gerek düzey olarak gerekse içerik olarakdeğişeceği genel kabul görürken, düzeyi ve içeriği hakkinda farkli görüşlerileri sürülüyor. Bazi sosyal politikacilar adem-i merkezileşmenin gerçekleşeceğini iddiaederken, bazilari aksini dile getiriyor.
Yeni ekonomik ve istihdammodellerinin gelişimine baktiğimizdaulusal düzeyde işyeri ve ve meslekesasina dayali örgütlenmelerin, uluslararasi düzeyde ise işkoluörgütlenmelerinin arttiğini görüyoruz. Bu gelişmeye bağli olarak toplupazarliğin düzeyi ve içeriği de değişmektedir.
1. Toplu Pazarlığın Düzeyi
Dünyadaki gelişmelerden çokyerel şartlarin etkisinde olan toplupazarlik sistemimizde önemli değişimler yaşanmaktadir. 1963 yilinda yürürlüğe giren 275 sayili Toplu İşsözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu serbest toplu pazarlik sürecini başlatirken,ayni zamanda toplu pazarliğin düzeyinde önemli tartişmalarin yaşanmasina yolaçmişti.
Toplu pazarlik düzeyindeçatişmalara yol açan, 275 sayili yasanin7’nci maddesinde yer alan işkolu ve işyeri toplu iş sözleşmeleri ayri ayridüzenlenmekle birlikte, yasanin hiçbir maddesinde, işkolu ve işyeri sözleşmeleriarasinda irtibatlandirma, ilişki, kurulmamiştir. Bu yasal boşluk, işkolu topluiş sözleşmesinin, işyeri toplu iş sözleşmesine bir üstünlüğünün, önceliğininolup olmadiği konusunda tartişmalara yol açmiş, dolayisiyla model başari ileuygulanamamiştir. İlk defa serbest toplu pazarlik ve grev-lokavt serbestisisistemi uygulanan ülkemizde, sözleşmelerin uygulanmasındaki ikilik nedeniylesıkıntılar artmıştır.
1980 öncesinde işyeri veişkolu düzeyinde bağitlanan toplu iş sözleşmeleri, 1983 yılında çikarilanyasalarla işyeri ve işletme düzeyinde yapilacak şekilde düzenlenmiş ve toplu iş sözleşmesi imzalama yetkisisendikalara verilerek, konfederasyonlar yetkili kilinmamiştir. Böylece 1980öncesinde toplu pazarlık düzeyinde yaşanan tartişmalara son verilmekistenmiştir.
1980 öncesinde yasalarinboşluklarini arayanlar serbest toplu pazarlik düzenini adeta çatişma zeminihaline getirdi. Bazi işçi sendikalarinin ideolojik mücadeleyi esas almasi, baziişverenlerin sendikalarin iç işleyişlerine müdahaleyi işçi sendikası kurdurmayakadar ileri götürmesi, toplu pazarlikta çatişmayi artirdi. Ayrıca toplu sözleşme yapmaya yetkili sendikaninreferandum yoluyla tesbiti ile işyerlerinde yoğun seçim tartişmalari yaşandi.
1980 öncesinde yaşanan buolumsuzluklari gidermek için, 1983yasalari sendikalarin örgüt yapisina merkezileştirme yönünde bir etki yaparken,toplu pazarliğin düzeyini işyeri ve işletme düzeyine indirgemiştir. Ancak uygulamada toplu pazarliklardamerkezileşme eğilimleri de görülmektedir. İşletme sözleşmeleri, özellikle kamukesiminde daha baskin şekilde, bazen işkolunun tamamını kapsayabilmektedir.Bunun gibi, yine nispi olarak özel kesimde daha ağirlikli olarak, çok işverenli grup sözleşmelerimerkezileşme yönünde etkiler yapmaktadır.(1)
1/12/1998 TOLEYIS
TOLEYİS | Türkiye Otel Lokanta Dinlenme Yerleri İşçileri Sendikası - Resmi Web Sitesi 2022 – Created By Rotatech