Haber Detayı

  • Haberler ve Duyurular
  • /
  • Haber Detayı

ITUC un Yıllık Sendikal Hakların İhlali Raporu 2011 Açıklandı

ITUC’un Yıllık “Sendikal Hakların İhlali Raporu” 2011

Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu’nun (ITUC) her yıl yayınlamış olduğu “Sendikal Hakların İhlali Raporu” sendikal hakların dünya genelinde ne durumda olduğuna dair yapılan en güvenilir ve geçerli yayın olma konumundadır. Rapor, 5 kıtada yaklaşık 140 ülkenin sendikal hak ihlalleri, sendikal hakların pratikte nasıl uygulandığı ve ulusal yasaların sendikal hakları ne ölçüde ve nasıl koruduğuna dair bilgiler içermektedir. Rapor her yılın 1 Ocak ile 31 Aralık tarihleri arasındaki zamanı kapsamaktadır ve her yılın Haziran ayı başında açıklanmaktadır.

İngilizce, Fransızca, Almanca ve İspanyolca dillerinde yayınlanan raporun Türkçe çevirisini bilgilerinize sunuyoruz.

Önsöz

ITUC Yıllık Raporunun yayınlanması, bu yıl Arap halklarının demokratik hak talepleriyle ayaklanması gibi çok önemli ve tarihi olayların yaşandığı bir döneme denk gelmiştir. Bu ülkelerdeki çalışma hayatında var olan temel hak ihlalleri ve başta gençler olmak üzere milyonlarca insan için insan onuruna yakışır iş sağlamaktan uzak olan mevcut duruma da bu raporda yer verilmiştir. Bu gidişat özellikle de Arap halklarının reform isteğini pekiştirmektedir fakat çalışma hayatındaki hak ihlalleri kesinlikle sadece Orta Doğu ülkeleriyle sınırlı değildir.

143 ülkeyi kapsayan rapor, bu sene özellikle de sendikal örgütlenme ve toplu pazarlık yapma hakkı konusunda dünya genelinde yaşanan gerilemeyi vurgulamaktadır. Küresel ekonomik kriz ile daha da belirgin hale gelen istihdam sorunu, istihdamın yaratılması ve korunması için politika üretmeye çalışan ülkelerde dahil olmak üzere tüm dünyada devam etmektedir. Hükümetler sadece işçi ailelerinin değil kendi ulusal ekonomilerinin istikrarı ve geleceği pahasına da serbest pazar kurumsal söyleminin içine çekilmiş kalmışlardır. İşsizlik, yoksulluk ve güvencesizlik artarken büyük bankaların, finans gruplarının ve büyük şirketlerin hükümetlerin politikalarını yönetmesine izin verilmektedir. Eşitsizlik büyürken bu eşitsizliğe bizzat neden olan temel uluslararası çalışma standartları da sürekli saldırıya uğramaktadır.

Bu küresel eğilimler hızlarını artırırken, birçok ülkede sendikalar hükümetler ve işverenler tarafından sert bir şekilde baskı altına alınmaktadır. 2010 yılında, yasal sendikal faaliyetlere katılan 90 kişi öldürülmüş ve 75 kişi de ölüm tehditlerine maruz kalmıştır. Bu Rapor ayrıca 2.500 tutuklu sendikacı ve 5,000 işlerinden atılan sendikacı hakkında da bilgi vermektedir. Bunların dışında anti-sendikalist yapılardan kaynaklanan ve sendikacıları yıldırmayı amaçlayan birçok kayıt altına alınmamış olay da vardır. Bu yıl bir kez daha Amerika en çok ölümün yaşandığı bölge olmuştur; Kolombiya’da 49 ve Guatemala’da 10 kişi öldürülmüştür. Ayrıca Kolombiya’da 20 ve Guatemala’da da 2 cinayet teşebbüsü kaydedilmiştir. Bangladeş, Brezilya, El Salvador, Honduras, Pakistan, Filipinler, Swaziland ve Uganda’da da cinayetler işlenmiştir. Bütün uluslararası protestolara rağmen İran’da da en temel adalet standartlarına bile uymayan bir yargılamadan sonra öğretmen bir sendikacı idam edilmiştir.

Belarus, Burma, Kamboçya, Cibuti, Rusya Federasyonu, Honduras, İran, Nepal, Nikaragua, Nijerya, Meksiko, Filipinler, Swaziland ve Zimbabve’de birçok sendika şiddet ve sürekli tehdit koşulları altında faaliyetlerine devam etmeye çalışmaktadır. ILO Zimbabve Araştırma Konseyi Zimbabve hükümetinin sendikal hakları sistematik bir şekilde ihlal ettiğini ortaya koymuştur. Cibuti’de çeşitli sendikal hak ihlali durumlarını çözmek için hükümetin hiçbir çabada bulunmaması da ILO tarafından açık bir şekilde tespit edilmiştir. Arap dünyasındaki halk ayaklanmalarından önce bile grev hareketlerine ve çeşitli sendikal faaliyetlere katılan işçiler şiddetle karşılaşıyor ve tutuklanıyordu. Tekrar belirtmek gerekir ki bu baskı ve tehdit ortamı Arap ülkeleriyle sınırlı değildir. Rapor, Bangladeş’ten, Güney Kore’den, Kamboçya’dan, Mısır’dan, Birleşik Arap Emirlikleri’nden, Hindistan’dan, İran’dan, Nijerya’dan, Panama’dan, Filipinler’den, Katar’dan, Tunus’tan ve Yemen’den de vakalar içermektedir. İran’da hükümet verdiği sözü tutmamış ve Tahran Otobüs İşçileri Sendikası’nın tutuklu lideri Mansour Osanloo’yu serbest bırakmamış ve en az 7 kişiyi daha hapsetmiştir. Ayrıca bir kişi de dayak cezasına çarptırılmıştır. Panama’da, çalışanların en temel yasal haklarını ortadan kaldıran düzenlemelere karşı düzenlenen protesto gösterilerine müdahale edilmesi sonucu yaklaşık 700 kişi yaralanmış ve 101 kişi tutuklanmıştır. Grev ve diğer sendikal faaliyetler üzerindeki sert kısıtlamalar etkili sendikal temsili etkisiz kılarken Burma, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerde sendikacılık tamamen yasaklanmış durumdadır. Özellikle tarım, kamu sektörü ve iç hizmetler gibi belli sektörlerde çalışan işçiler, aşırı geniş şekilde yapılan “gerekli hizmetler” tanımından dolayı sendikal haklardan mahrum bırakılmaktadır. Çin’de, Laos’ta, Kuzey Kore’de, Suriye’de, Vietnam’da ve birkaç ülkede daha ise tek, hükümet kontrollü ya da hükümet tarafından desteklenen sendikacılık modelleri faaliyettedir.

Raporda yer alan diğer çarpıcı eksiklikler, çalışma yasalarının zayıf olması ya da etkin bir şekilde uygulanmaması, çalışma müfettişliğine yeterince yatırım yapılmaması, her bölgede- özellikle de Körfez ülkelerinde- göçmen işçilere çok kötü muameleler edilmesi ve dünya ihracat işleme bölgelerinde özellikle de kadın işçilerin suiistimal edilmesidir. Raporda dünyanın en zengin bazı ekonomilerine de yer verilmiştir. Özellikle de Amerika’da 2009 yılı için tespit edilen örgütlenme ve toplu pazarlık haklarının ihlali 2010 yılında daha da artmıştır.

İşçilerin örgütlenme ve toplu pazarlık yapma hakkını savunmak ITUC’un başlıca görevidir. Hakları saldırıya uğramış işçiler ile uluslararası platformlar da dahil olmak üzere (özellikle ILO gibi) dayanışma içerisinde olmak ITUC’un her zaman önceliği olmuştur ve olmaya devam edecektir. Küresel kuruluşlar ve uluslararası organizasyonlar vasıtasıyla –Birleşmiş Milletler, G20, uluslararası finans kuruluşları vb- hem insan onuru ve sosyal adalet hem de küresel yoksulluğu azaltarak sürdürülebilir kalkınma sağlayacak olan temel hakların korunması ITUC için her zaman en ön planda olacaktır.

Dünya Genelinde Sendikal Haklara ve Ekonomik Özgürlüklere Karşı Yapılan Baskılar

100. ILO Konferansı’nda açıklanan ITUC Yıllık Sendikal Hak İhlalleri Raporu’na göre Kolombiya ve Amerika sendikal faaliyetlere katılan işçilerin en çok baskı gördüğü ve hatta öldürüldüğü yerler olmuştur.
Araştırma 143 ülkeyi kapsamaktadır ve daha fazla ekonomik haklar ve örgütlenme özgürlüğü isteyen insanlarla bunlara karşı baskı, şiddet, ölüm tehdidi ve cinayetle karşılık veren hükümetler ve şirketlerin yer aldığı bir tablo çizmektedir. 
2010 yılı verilerini içeren araştırma şunları ortaya koymaktadır:
- 90 sendika aktivisti öldürüldü (49’u Kolombiya’da olmak üzere) 
- 75 tane ölüm tehdidi ve en az 2.500 tutuklama olayı kaydedildi
- En az 5.000 kişi sendikal faaliyetlere katıldığı için işlerinden atıldı.
Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu Genel Sekreteri Sharan Burrow konuşmasında,“Dünya genelinde işçiler, gruplar ve toplumlar insan onuruna yakışır bir iş ve yaşam için gerekli olan temel hakları alabilmek için mücadele ediyorlar. Birçok ülkede bu insanlar hükümetler, şirketler ve işverenler tarafından işten çıkarma, şiddet ve öldürülme gibi durumlara maruz kalıyorlar” demiştir. Raporda vurgulanan küresel eğilime göre hükümetler çalışma yasalarını uygulamamakta, iş müfettişliği ya da iş sağlığı ve güvenliği için yeterince fon ayırmamakta, göçmen iş gücü dünya genelinde suiistimal edilmekte ve hakları verilmemekte ve özellikle kadın iş gücü de sömürülmektedir.

Rapor Orta Doğu’daki durumla ilgili olarak sendikal temsil, daha iyi ücret ve toplu pazarlık hakkı gibi talepleri dile getiren insanların hükümetler tarafından bastırılmaya çalışıldığına da yer vermektedir.

- Mısır’da, işten çıkarmalara ve işverenin yıldırma politikalarına, polis şiddetine ve tutuklamalara rağmen her geçen gün daha fazla işçi bağımsız sendikal harekete ve grev gibi olaylara katılımda bulunmaktadır.

- Rapor Tunus’taki ekonomik haklar için mücadeleyle bağlantılı olarak meydana gelen toplumsal gösterilere ve buna karşılık olarak hükümetin sendikal hareket meselelerine müdahale etmesine dikkat çekmektedir.
- Rapor, Bahreyn’deki sürekli tekrarlanan istihdam ve eşitsizlik sorununu vurgulamış ve ITUC bu yıl, geçtiğimiz aylarda bağımsız sendikacılara yönelik olarak gerçekleşen kaybolma, tutuklanma ve doğrudan şiddet olaylarını da takip etmektedir. Sharan Burrow küresel yönetim organlarına ve G20’ye de bir uyarı göndermiştir:

“Bütün dünyadaki işçilerin yaşam standartlarının iyileşmesi için bağımsız sendikaların varlığı yaşamsal önemdedir. ITUC’un Yıllık Araştırması göstermiştir ki birçok sendikacı insan onuruna yakışır iş ve yaşam için gerekli olan temel hakların var olması için mücadele ederken toplumlarının iyiliği için kendi hayatlarını riske atmaktadırlar.”

Burrow ayrıca “Dünya’daki işsizlik kuyruğu gittikçe artıyor. Düzgün iş olmaması ve gelecek için de bir umut gözükmemesi nedeniyle hükümetler siyasi istikrarsızlık yaşama riskini alıyorlar. Sendikal haklar demokrasi, ekonomik büyüme ve daha uygar bir geleceğin temelidir.” dedi. 

Türkiye

2010 yılında birçok işçi kendi tercih ettikleri sendikalardan istifa ederek yönetimle işbirliği içindeki örgütlenmelere katılmaya zorlandılar. Sendikalar yönelik yargısal tacizler devam ederken birçok işçi de sendika üyesi olduğu için işlerinden atıldılar. 2010 yılında, Anayasa’da özgürlüklere dair bazı düzenlemeler yapıldıysa da sendikal haklar yasal olarak hala büyük oranda kısıtlanmaktadır. Geçmişe Dair Kısa Bir Hatırlatma

1 Mayıs 1977’de 30 kişinin katledilmesinin ardından 33 yıl sonra ilk defa İstanbul Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs kutlandı. Gösteriler barış içerisinde geçti ve bu Türkiye sendikal hareketi için bir başarıydı. Ancak iktidar üzerindeki hâkimiyetini sağlamlaştıran Başbakan Erdoğan liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) sendikalara karşı daha da uzlaşmaz bir tavır takınmış gibi gözükmektedir. Bu üzücü durumun en somut kanıtlarından biri de Mart ayında Türkiye Cumhuriyeti Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın ILO Üst Düzey İki Taraflı Heyeti’ni kabul etmemesi olmuştur. Yasalarda Sendikal Haklar

Sendikal haklar yasalarla yeterince güvence altına alınmamıştır. Örgütlenme özgürlüğü Anayasa’da yer almakta iken sendika kurma veya bir sendikada çalışma hakkı sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına tanınmıştır. Ayrıca kamu sektörü de dahil olmak üzere birçok sektörde çalışan işçiler bu haklardan mahrum bırakılmıştır. Sendikalar özgürce faaliyet gösterememektedir: Sendikalar meslek veya işyeri temelinde örgütlenemezler, sendikaların iç yapıları ve faaliyetleri en ince ayrıntısına kadar incelenir ve sendikalar toplantı ya da miting düzenlemek için yetkili makamlardan izin almak zorundadır. Sendikacılar, polisin etkinliklere katılmasına ve kayıt altına almasına izin vermek zorundadır. Eğer bir sendika faaliyetlerini yöneten yasalara karşı açıkça muhalefet ederse çalışma mahkemesi tarafından faaliyetleri askıya alınabilir ya da bir kapatılma süreci içine girebilir. 2010 yılında, Anayasa’da toplu pazarlık hakkının kamu sektörüne de tanınması gibi kısmi iyileştirmeler yapıldıysa da toplu pazarlık yetkisi alabilmek için var olan temsil barajı bütün sendikalar için çok yüksektir. Dahası grev hakkı kısıtlıdır ve yasalara uygun bir grev çağrısı yapabilmek için var olan bekleme süresi üç ay gibi çok uzun bir süredir. Grev gözcülüğü çok kısıtlıdır, toplu sözleşmelere uyulmaması halinde grev yapmak yasaktır ve hayati sayılmayan bazı sektörlerde bile grev yasak durumdadır. Yasadışı grevlere katılmak tutuklama da dahil olmak üzere çok ağır şekillerde cezalandırılmaktadır. Ayrıca yasalara göre Bakanlar Kurulu yasalara uygun bir grevi bile kamu yararı ve ulusal güvenlik gibi nedenlerden dolayı 60 güne kadar erteleme yetkisine sahiptir ve bundan sonra konunun zorunlu arabulucuya götürülmesi gerekmektedir. Uygulamadaki Durum

Toplu Pazarlıktaki Tıkanıklık: Sendikalar, hükümetin, üyelik sayılarını manipüle ettiğini ve toplu pazarlık yapma hakları olmadığını iddia edebilmek için sayılarda farklılıklar olduğunu iddia ettiğini söylemektedir. İşverenler tarafından yapılan engellemeler de çalışma mahkemesi sendika lehine karar verse bile yeterince etkili bir şekilde cezalandırılmamaktadır. Yaşanan Sendikal Hak İhlalleri

ILO Heyeti Çalışma Bakanı Tarafından Kabul Edilmedi: Uluslararası Çalışma Konferansı Komitesi’nin “Standartların Uygulanması” konusunda konuşma yapan işveren temsilcisi Ed Potter ve işçi temsilcisi Luc Cortebeeck, ILO yetkilileri ve Ankara’daki ILO Ofisi Müdürü’nü de içeren bir ILO üst düzey iki taraflı heyeti 3–5 Mart 2010 tarihinde Türkiye’ye bir ziyaret gerçekleştirdi. Heyet, Haziran 2009’da ILO’nun 87 No.’lu Sözleşmesinin uygulanması amacıyla hükümetin üst düzey iki taraflı bir heyeti kabul etmesi istenmesi üzerine Komite kararı olarak kurulmuştu. Daha öncesinde de Nisan 2008’de üst düzey bir ILO heyeti Türkiye’de bulunmuştu. 

Heyet Ankara’da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı temsilcileriyle, sendika ve işveren örgütleri temsilcileriyle, Meclis Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal Sorunlar Komisyonu başkanı ile görüşmeler yaptı. Ancak heyet, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’yla görüşme fırsatı elde edemediği gibi diğer üst düzey devlet yetkilileri ile de görüşemedi, dolaylı olarak reddedildi. Heyet sendikal haklar konusunda yapılacak düzenlemelerin ILO’nun 87 ve 98 No.’lu Sözleşmeleriyle uyumlu olması için üç tarafın da oybirliği ile karar almasını çok olumlu buldu. Heyet ayrıca bunların uluslararası yükümlülüklerle uyumlu olup olmadığını denetlemenin de hükümetin görevi olacağını vurgulamıştır.

Daha Fazla İşçi Sendika Üyeliğini Değiştirmeye Zorlandı:

Mart ayında, KESK’e bağlı Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası’nın (SES) örgütlü olduğu Ağrı’daki Eleşkirt Hastanesi iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile iyi ilişkileri olan Sağlık-Sen’den bir heyet tarafından ziyaret edildi. İşçiler SES’ten istifa etmeye zorlandı ve korkutuldu; Sağlık-Sen’e üye olurlarsa daha iyi toplu sözleşmeler imzalanacağına söz verildi. Sonuçta işçilerden 30 tanesi denileni yaptı. 

Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne Bağlı Taşeronda Anti-Sendikalist İşten Çıkarmalar: Temmuz ayında, Türkiye Orman Toprak Su Tarım ve Tarım Sanayi İşçileri Sendikası’na (TARIM-İŞ) üye 24 işçinin işlerine, sendikalı oldukları için, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne (TİGEM) bağlı bir taşeron şirket tarafından son verildi. 3 işçi de aynı işveren tarafından sendikadan istifa etmeye zorlandı.

İşçiler Haklarını Elde Edebilmek İçin Mahkeme Yoluna Başvurdu: İşten çıkarılan Birleşik Metal İş’e üye 23 işçi, işlerini geri alabilmek için bir hafta süren olaysız bir fabrika işgali ve grevden sonra işe iade edildiler. Gebze-Çayırova’da bulunan Çel-Mer Metal Fabrikası işçileri yaz başında DİSK üyesi Birleşik Metal-İş’e üye olmuştu. Fabrika içindeki sendikal örgütlenme fark edilince şirket aniden 12 işçiyi işten çıkardı. İşçiler fabrika önünde direnişe başladılar ve 29 Haziran’da işe dönüş yaptılar. Ancak toplu sözleşme müzakerelerine başlanacağına şirket işçilere sendikadan istifa etmeleri için baskı yapmaya devam etti. Bu gerçekleşmeyince 23 işçi 16 Temmuz’da Çel-Mer’deki işlerinden atıldı. 2 Ağustos’ta işten çıkarılan 23 işçi fabrikaya tekrar girdi ve bütün işçiler oturma eylemine başladı. İşçilerin aileleri ve destekçileri de fabrika önünde bir direniş çadırı kurdu. Şirket polise şikâyette bulundu. Bu olay Türkiye içinde ve dışında geniş yankı buldu. Polis gözetimindeki gergin dakikalarda TÜMTİS’e üye UPS işçileri gibi yerel grupların yanı sıra uluslararası örgütler de destek gruplarını bölgeye gönderdi. İşçilerin lehine olan bir anlaşma 5 Ağustos günü imzalandı. 

Sendika Lideri Uluslararası Röportaj Verdiği İçin Sorgulandı:

19 Ekim’de KESK’e bağlı öğretmenler sendikası Eğitim-Sen Urfa Şube Başkanı Mehmet Sıtkı Dehşet Hollandalı ünlü haber programı “Een Vandaag”a bir röportaj verdi. Dehşet, röportajda Türkiye’deki fındık sektöründe çocuk emeği kullanılması ile ilgili problemlere değindi. Dehşet, 2007 yılında yapılan bir araştırmaya göre Urfa ve civarında 70.000 çocuğun her yıl hasat zamanı 6–8 ay boyunca ailelerine yardım etmek için okula gitmeyi erken bıraktıklarını ve tekrar okula geç başladıklarını anlattı. Türkiye’deki idareciler röportajdan haberdar olduktan sonra Dehşet’in rakamları abarttığını söyleyerek onu sorguya çektiler ve doğru rakamın “sadece” 35.000 olduğunu söylediler. Yıl sonunda Dehşet hala işini kaybetme tehlikesi altındaydı. 

İşlerinden Çıkarılan Sendikacılar Mahkeme Kararıyla İşlerine Geri Döndüler:

22 Aralık 2008 tarihinde işten çıkarılan Sinter Metal işçileri 2 yıl süren mücadeleden sonra 13 Aralık 2010 tarihinde işe iade davalarını kazandılar. Dava işçilerin işten çıkarılmasından hemen sonra DİSK üyesi Birleşik Metal-İş Sendikası tarafından açılmıştı. İşçilerin işten atılma gerekçesi olarak düşük performans ve ekonomik kriz bahane edilmişti fakat mahkeme esas nedenin işçilerin sendika üyesi olması olduğuna karar verdi. Mahkeme işçilerin işe geri alınmasına karar verdi. Adli Yıldırma: Sendikacılara Açılan Davalar:

Tekstil işçileri sendikası Deri-İş, metal işçileri sendikası Birleşik Metal- İş, iletişim sektörü çalışanları sendikası Haber-İş, hava yolu taşımacılığı sektörü işçileri sendikası Hava-İş ve taşımacılık sektörü çalışanları sendikası Tümtis gibi özel sektör çalışanlarını örgütleyen sendikaların tamamı ceza davalarıyla karşı karşıya kalmışlardır. Davaların tümü de “terörist örgüt” kurmak ya da üye olmak gibi belirsiz ve temelsiz iddialara dayandırılmıştır. 

Bu davaların en kötü örneklerinden biri “KESK davası” olarak bilinenidir. 22 Ekim 2010 tarihli 15 dakika süren duruşmada İzmir Yüksek Mahkemesi, 27’si Eğitim- Sen’li olmak üzere 31 kamu sektörü sendikacısını etkileyen kararı ertelemiştir. 2009 Mayıs ayında davalılara yönelik olarak yapılan ilk suçlama olan “yasadışı örgüte entelektüel destek sağlamak” iddiası sürdürülmüştür. Sanıkların bir kısmı KESK üyesi diğer bir kısmı da KESK’e bağlı Eğitim-Sen üyesidir ve tamamı da ya Kürt ya da Kürt toplumuyla bağı olan kişilerdir. Sanıklar telefonlarının dinlendiği ve kişisel mail adreslerinin incelendiği ayların sonunda 28 Mayıs 2009 günü tutuklandılar ve evler, işyerleri arandı, bilgisayarlarına el koyuldu. Tutuklamalar çok vahşi bir şekilde yapıldı. Bütün sanıklar 10 yıla varan hapis cezası alma ihtimaliyle karşı karşıyalar. Mayıs 2009’da tutuklanmaları ve hapsedilmelerinden beri dava 22 Kasım 2009, 2 Mart, 22 Haziran ve 22 Ekim 2010 tarihlerinde olmak üzere tam dört kez ertelendi. Bütün bu süre boyunca sanıklar seyahat yasağı da almışlardır ve Eğitim-Sen Kadın Sekreteri Gülçin İsbert Eğitim Enternasyonali Dünya Kadın Konferansı’na katılamamıştır.

Adli Yıldırma: Sendikacılar Hapsediliyor: 

Kamu sektörü sendikası KESK sistematik bir şekilde adli yıldırma kampanyası altına alınmıştır ve bu davalar onu dize getirme amacı taşır gibi görünmektedir. 
KESK’e bağlı Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Yönetim Kurulu üyesi Seher Tümer, 17 Nisan’da çalıştığı yer olan Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde gözaltına alınmış ve 20 Nisan 2009’da da resmi olarak tutuklanmıştır. Tümer, 22 Mart 2009’da Ankara’daki geleneksel Nevroz kutlamalarına ve 8 Mart 2009’da Uluslararası Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlamalarına katıldığı için ve evinde bulunduğu iddia edilen bazı gazete ve dergiler yüzünden yasadışı silahlı örgüte üye olmak suçlamasıyla tutuklanmıştır. Tümer, ilk olarak 28 Temmuz 2009’da mahkemeye çıkarılmıştır; daha sonra 27 Ağustos 2009, 23 Ekim 2009 ve 18 Aralık 2010 tarihlerinde duruşmaları görülmüştür. O bütün bu süreç boyunca hapiste tutulmuştur. 9 Mart 2010’da tekrar mahkemeye çıkarılan Tümer’e 7 yıl 4 ay hapis cezası verilmiştir. Sendika bu ağır cezaya karşılık davayı temyize götürürken Tümer de yılsonuna kadar cezaevinde kalmıştır. Tümer, ilk olarak Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde meydana gelen bebek ölümlerine dikkat çektiği yani bir sendikacı olarak yasal görevini yerine getirdiği için tutuklanmıştır. Duruşmaları boyunca kendisi de sendika için çalıştığını sık sık vurgulamıştır.

15 Temmuz’da, KESK Eğitim ve Örgütlenme Dairesi Sekreteri Akma Şimşek, KESK’e bağlı BES Sendikası Yönetim Kurulu üyesi Ahmet Danacıoğlu ve KESK’e bağlı SES Sendikası Hukuk, Toplu Sözleşme ve Kadın Sekreteri Meryem Özsöğüt tutuklandılar. Meryem Özsöğüt 2008’de 8 aydır tutuklu bulunmaktaydı. Onların tutuklanma nedeni AKP binası önünde yapılan bir gösteriye katılmaktı. Meryem Özsöğüt 22 Temmuz’da serbest bırakıldı. 

KESK’e bağlı Diyanet ve Vakıf Emekçileri Sendikası (DIVES) Başkanı Lokman Özdemir 24 Ağustos’ta hiçbir yasal suçlama gösterilmeden tutuklandı. Tüm Bel Sen (Tüm Belediye ve Yerel Yönetim Hizmetleri Emekçileri Sendikası) Şırnak İl Temsilcisi Metin Fındık 17 Temmuz 2009’da E tipi hapishaneye koyulmuştur. Cumhuriyet Savcısı davanın gizliliğine karar vermiştir, yani Fındık’ın avukatları dava dosyalarına erişememiş, iddiaları öğrenememiş ve savunma hazırlayamamıştır. Metin Fındık, sendikaların grev ve toplu sözleşme yapma hakkını sesli olarak dile getirdiği sendikal seçim sürecinin hemen arkasından tutuklanmıştır. 2010 yılı itibariyle kendisi halen tutuklu bulunmaktadır. 18 Mart’ta ikisi de Tüm Bel Sen üyesi olan Ferit ve Belkıza Epözdemir çifti tutuklandılar. Çiftin en küçüğü 3 yaşında olmak üzere 3 çocuğu bulunmaktadır. Ferit ve Belkıza çifti kapasitesi 400 kişi olan ama içerisinde 856 kişinin hapsedildiği E tipi bir hapishaneye gönderilmiştir. Diğer davalarda olduğu gibi burada da terör örgütüne gönderme yapan iddialar ortaya atılmıştır. Çift halen hapistedir. Hapiste bulunan KESK üyelerinin listesi oldukça uzun. Diğer adli durumlar: 14 Nisan 2009’da tutuklanan ve hala Mardin Midyat’ta hapiste bulunan SES Yönetim Kurulu üyesi Olcay Kanlıbaş; 14 Nisan 2009’da tutuklanan ve halen Diyarbakır’da hapiste bulunan Tüm Bel Sen Diyarbakır Şube üyesi Ahmet Zirek; 16 Mart 2010’dan beri hapiste bulunan Eğitim Sen Kars Şubesi eski başkanı Ayhan Kurtulan; 23 Nisan’da gözaltına alınan ve 26 Nisan’da tutuklanan Eğitim Sen şube eski yöneticisi Tuncer Uşar ve SES Urfa Şubesi üyesi ve 3 yaşında bir çocuğu olan Aynur Şahin 5Ekim’de tutuklanmıştır ve halen hapiste bulunmaktadır. 

TEKEL İşçileri Davası-İşçiler Daha Kötü Çalışma Şartlarını Kabul Etmeye Zorlanıyor:

Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin TEKEL’i (eskiden devlet yönetiminde bulunan tütün ve alkol tekeli) özelleştirme kararı neticesinde 12.000 işçi işten çıkarılmıştır. Bu işçiler, onların aileleri ve destekçileri 15 Aralık 2009’da direnişe başladılar. Protesto gösterileri Başbakan Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Merkezi önünde başladı fakat 16 Aralık’ta polis göstericilere müdahale etti ve onları yakındaki bir parka kadar püskürttü. Ertesi gün polis parkı çevresinde barikat kurdu ve göstericilere karşı su ve biber gazı kullandı. Polis şiddeti arttı ve göstericilere karşı cop kullanıldı ve birçok gösterici hastanelik hale getirildi. İşçileri temsil eden sendika Tek Gıda İş’in başkanı ve aynı zamanda bu sendikanın üyesi olduğu Türk-İş’in Genel Sekreteri Mustafa Türkel tutuklandı fakat o gece serbest bırakıldı. Polis şiddeti parlamentoda yankı buldu fakat hükümet işçilerin özelleştirme yasasının da gerektirdiği gibi kadrolu bir işe geçirilme talebine karşılık vermemekte inat etti.

2010 yılında, 78 günlük direnişin ardından işçiler 1 Nisan’da sokaklara geri dönmek üzere eylemlerine son verdiler. İşçiler daha az ücret alacakları ve işçi haklarından daha az yararlanacakları 657 sayılı kanunun 4/C fıkrasına karşı mücadele ediyorlar. Farklı şehirlerden gelen işçilerin gruplar halinde Ankara’ya girmesine izin verilmedi ve onlar da daha önceden kararlaştırdıkları gibi Türk-İş Genel Merkezi önünde toplandılar. Polis ve işçileri şehrin farklı noktalarında çatışma içine girdiler. Tekel işçilerine destek vermek için gelen KESK’e bağlı işçiler de aynı şekilde polisin biber gazına maruz kaldılar. Sendika Türkiye Cumhuriyeti yasalarına da aykırı olan 4/C maddesini mahkemeye götürdü. Ancak hükümet Eylül ayında sendikanın dayanışma fonu hesabını bloke ettikten sonra işçileri 4/C’yi kabul etmeleri için mali olarak zorladı. Mahkeme duruşmayı erteledikçe birçok işçi gelir elde etmek zorunda olduğu için 4/C’li çalışmayı kabul etmekten başka çare bulamadı. UPS’ ye Bağlı Taşeronda Anti-Sendikalist İşten Çıkarmalar:

Eylül sonunda UPS ve onun İstanbul, Ankara ve İzmir’de bulunan taşeronlarına bağlı çalışan 160 işçi Türk-İş’e bağlı Türkiye Motorlu Taşıt İşçileri Sendikası Tümtis’e üye olduktan sonra işten çıkarıldı. Diğer işçiler de yerel UPS yönetimleri tarafından sendikaya üye olmamaları ya da üyelikten istifa etmeleri için zorlanmaya ve tehdit edilmeye başlandılar. Hatta şok edici bir olay da yaşandı: İşçileri sendika üyeliğinden istifa ettirmeye çalışan bir taşeron yöneticisi İzmir’deki bir noterin önünde havaya ateş açtı. 17 Nisan’da UPS taşeronlarından birinde çalışan 31 işçi daha işten çıkarılmıştır. İşten çıkarılan işçilerden öncesinde sözleşmeleri feshedilmesi halinde herhangi bir hak talebinde bulunmayacaklarına dair bir form imzalamaları depo müdürleri tarafından istenmişti. Koop-İş Üyeleri Anti-Sendikalizm Nedeniyle İşten Çıkarıldı:

2005 yılından beri Türk-İş’e bağlı Türkiye Kooperatif, Ticaret ve Büro İşçileri Sendikası (Koop-İş) Praktiker DIY Mağazası’nda toplu pazarlık yapma yetkisi alabilmek için mücadele ediyor. Bu yetki alma süreci çok uzun olmuştur ve sendika halen toplu pazarlık yapma yetkisi alabilmiş değildir. İşveren yasal boşlukları kullanmaktadır ve sürecin bu kadar uzamasının nedeni de budur. Bu arada 500 dolayında sendika üyesi işçi sebepsiz yere işten atılmıştır, birçokları da yıllardır hiç ücret artışı alamadan çalışmaya devam etmektedir. Sendika durumu mahkemeye intikal ettirdi ve amaç bütün işçilerin işe tekrar geri alınması. Yılsonu itibariyle dava hala devam ediyordu. 

Dahası 1 Nisan- 12 Kasım arasında Osmangazi-Bursa’da bulunan IKEA’da çalışan 5 Koop-iş üyesi, 2 Temmuz–26 Kasım arasında Konya’da bulunan ADESE Alışveriş Merkezi çalışanı ve Koop-İş üyesi 3 işçi ve 19 Nisan- 18 Mayıs arasında İstanbul Koçtaş Mağazası’nda çalışan 6 Koop-İş üyesi işçi işten çıkarıldılar. Hepsinde de işçiler sendikadan istifa etmeleri için işveren tarafından zorlandılar. Direnen kalifiye işçiler işten çıkarılmadan önce ya daha düşük bir statüde ya da farklı bölümlerde çalıştırılmaya başlandılar. İşçiler Sendikalarından İstifa Etmeye Zorlanıyor: 

Kasım 2010’da, AKG Yalıtım ve İnşaat Malzemeleri San. ve Tic. A.Ş.’de çalışan ve Türk-İş’e bağlı Türkiye Çimento, Seramik, Toprak ve Cam Sanayi İşçileri Sendikası’na (Çimse-iş) üye olan 127 işçi patronun zorlamasından dolayı sendikadan istifa etmek zorunda kaldı. Sendika yasal süreç başlattı ve yıl sonu itibariyle süreç hala devam etmekteydi. 
20 Nisan’dan itibaren, İstanbul’da bulunan Medmar Mermer ve Madencilik Şirketi’nde çalışan işçiler Türk-İş’e bağlı Türkiye Maden-İş Sendikası’na üye olmamaları için tehdit edilmeye başlandılar ve yıldırma politikaları uygulanmaya başlandı. 7 işçi sendikaya üye olduktan hemen sonra iş sözleşmeleri işveren tarafından askıya alındı. Sendikanın örgütlenme faaliyetleri süresince işveren sendikaya yeni üye olan işçileri istifa ettirebilmek için işyerinde bir noter bulundurdu. Dahası 34 sendika üyesi bölge şubelerinde yapılan bir toplantıya katıldıktan hemen sonra işten atıldılar. Ayrıca işten atılan işçilere yasalara aykırı bir şekilde kıdem tazminatları da ödenmedi. 

İşçiler Sendikalarını Değiştirmeye Zorlanıyor:

Karabük’te bulunan Kardemir A.Ş.’de çalışan 65 işçiden 11’i ücretsiz olmak üzere zorunlu izne gönderildiler ve üyesi oldukları Türk-İş’e bağlı metal işçileri sendikası Türk Metal Sendikası’ndan istifa etmeye zorlandılar. Daha sonraki 3 gün içerisinde, 2100 işçi daha, daha iyi ücret ve daha iyi çalışma ve yaşam şartları vaatleri sonucunda Türk Metal’den istifa ederek işveren ile arası iyi olan Çelik-İş Sendikası’na üye oldular. Ayrıca bir Çelik-İş yöneticisi daha önce işten uzaklaştırılan işçilerin Türk-Metal’den istifa edip Çelik-İş’e üye olurlarsa işe tekrar geri dönebileceklerini söyledi. Bunu yapmayı kabul etmeyen 29 işçi işten atıldı. İşveren, toplu pazarlık yapma yetkisini elde etmiş olsa bile Türk-Metal ile görüşmeyeceğini duyurdu. Bundan sonra işçiler ve aileler işveren tarafından tutulan özel güvenlikler tarafından tehdit ve taciz edilmeye başlandı. İşçiler arasında birçok intihar girişiminde bulunan kişi de oldu. İşveren Türk-Metal’den ayrılmaları için işçilerden noter huzurunda topluca imza atmalarını da talep etti. Türk Metal olayı mahkemeye taşıdı.

Taciz, Yıldırma, İşten Atma ve Diğer Anti-Sendikalist Taktikler: 

Şubat 2010’da Ekoendüstri’de çalışan ve Birleşik Metal-İş’e yeni üye olan işçiler, sendikal temsil için Çalışma Bakanlığı’na başvurduktan hemen sonra 15 aktif sendika liderini işten çıkaran işyeri yönetiminin saldırısına uğradı. Diğer sendika üyeleri de ya sendikadan istifa etmeleri ya da işten atılacakları yönünde tehdit edilmeye ve korkutulmaya başlandılar. Sendika, otomobil ve beyaz eşya yedek parçası ve spor malzemeleri üreten Ekoendüstri işyerinde örgütlenme faaliyetlerine Ağustos-Eylül 2009’da başlamıştı. Şubat ayında, Türk-İş’e bağlı Tez Koop-İş Sendikası yönetimiyle sorun yaşadığı İstanbul Tesco Kipa Mağazası’nı protesto etti. Sendika, yönetimin sendika üyesi işçileri cezalandırdığını, sorguya çektiğini ve bazılarını da sendikadan istifa etmeye zorladığını açıkladı. Sendika 2003’ten beri Tesco Kipa Mağazası’nda çalışan işçileri örgütlemeye çalışıyor fakat bu süreçte pek çok işçi işten atıldı ve bazılarının da terfileri durduruldu. 

Kasım ayında, Türk-İş’e bağlı Liman-İş Sendikası’nda örgütlenme faaliyeti yürüten 6 işçi taşeron şirket Mersin Liman Hizmetleri Denizcilik Nak. Tic. Ltd. Şti. tarafından işten atıldı. Sendika bu duruma anında tepki verdi ve bu işçilere aynı şirketin farklı bir taşeronunda iş imkanı sağladı.
Aralık ayında, İstanbul Sabiha Gökçen Uluslararası Havaalanı’nda çalışan 160 işçi yasal prosedürlere uyulmaksızın işten çıkarıldı. Türk-İş’e bağlı sivil havacılık sendikası Hava-İş, işten çıkarmaların Temyiz Mahkemesi’nin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın Sabiha Gökçen’i sendikal örgütlenme prosedürleri gereği “hava taşımacılığı” sektörü olarak geçmesi gerektiğini söyleyen kararını onaylamasından sonra yaşandığına dikkat çekmiştir.